KARIŞIK

Bugün son günlerde yediğimiz ama tek başına paylaşmanın pek de anlamlı olmayacağı yemeklerden karmakarışık bir şeyler paylaşacağım. Balık mevsimi sönük geçince ara sıra böyle paylaşımlar şart oluyor benim için. İlk önce yer elması. Tam mevsimi, çok da sevilen bir sebze ama soyması yok mu adamı deli eder. Eğer Gülden'den soyma sözü gelirse alınıyor eve. :)) Bu sefer de öyle oldu. Pişirmesi çon derece basit Ben sırf portakal suyuyla pişirdim ve nefis oldu.

Zeytinyağında soğanı, havucu kavurup temizlenip, yıkanmış, süzülmüş yer elmalarını koyuyoruz ve birkaç kez çeviriyoruz.

Sonra pirincini, portakal suyunu, şekerini ilave ediyoruz. Tuzunu da ayarlayıp yer elmaları yumuşayıncaya kadar (çok da yumuşamasın) pişiriyoruz. Ben üzerine nane ve dereotunu çok yakıştırıyorum.

Benim için bu paylaşımın bombası işte bu. Karşınızda bütün endamıyla kuzu kokoreç. Ben çılgınca severim de Gülden'in sofraya oturmadığını, evin her yerini koltuklar, halılar dahil çeşitli parfümlerle yıkadığını, bütün camları saatlerce açık tuttuğunu, hatta aradan üç gün geçtikten sonra bile ev kokuyor diye aynı yöntemleri denediğini de belirtmem gerek. :))))  Ama sevenler için söyliyeyim Migros'larda az pişmiş olarak satılmaya başlandı.

Bakar mısınız nasıl dayanır insan bu manzaraya. :)))) Izgara da yanında domates, acı biber.

Bu da kokoreçin tabak hali. Üzerinde dağ kekiği, pul biber, az kimyon. Avrupa Birliğine kapak olsun. :))

Bu da Karadeniz'in kara lahana çorbası. Kırık mısır, mısır unu falan inanılmaz bir lezzet.

Çorbanın aslı kuru fasülye veya barbunya ile yapılıyor. Karadanizliler bana kızıyor ama benim tezim meksika fasülyesi veya yukarıda görülen siyah fasülye çok daha yakışıyor.

.

İşte kokoreçe karşı Gülden'in bombası. :)) Gerçekten tamamen ona ait. Koca bir tencere yaptı ve hepsini çocuklara götürdü. Bana da kalan yukarıda gördüğünüz on üç adet etli dolmaydı. :((

Facebookta da paylaşmıştım. İstanbul her şeyiyle çok ilginç bir şehir gerçekten. Böyle sokak lezzetlerimiz; kokoreççiler, tavuklu, nohutlu pilav satanlar, Kadıköy İskelesinde seneler önce seyyar bir kahvaltıcı vardı, elliye yakın çeşit malzeme vardı. Yanında çayı, nescafesi falan. Yukarıda gördüğünüz pilavcı Hacıosman metro girişinde. İnanın evde ne böyle pilav yapılabilir, ne tavuk bu kadar lezzetli olur, hatta nohutu bile değişik. Biraz abarttım mı acaba? :)))) Fiyatı da sıkı durun; pilav ( tavuklu, nohutlu ) + sınırsız ayran+ turşular = 2 tl. :)) İnanılır gibi değil.



Dedim ya karmakarışık bir post olacak diye, bu da Baltalimanı Kemik Hastanesinin bahçesindeki muhteşem tarihi bir manolya ağacı. Böyle birkaç tane var bahçesinde. Zaten Eskiden bir saraymış bu hastane. Neyse ki ağaçları korumaya almışlar on beş metreden yakında sigara içmek yasak. Bugünlük bu kadar. Hoşçakalın.